Arınç: Terör mağdurlarına 3 katrilyondan fazla tazminat ödedik

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 24 Mart 2012 20:58, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör mağdurlarına 3 katrilyon liradan fazla tazminat ödediklerini söyledi.Bülent Arınç, TGRT Haber'de katıldığı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Terör kurbanı sivillerin şehit sayılması konusunu son grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığını anımsatan Arınç, konunun 4 aydır süren bir çalışmanın ürünü olduğunu belirtti. Konunun üzerinde durulduğunu ve belli parametrelerin tespit edildiğini vurgulayan Arınç, Başbakan'ın da bunu ''Müjde'' olarak bütün kamuoyuna açıkladığını ifade etti.

Arınç, 6 yıl önce terör mağdurlarına tazminat ödenmesine ilişkin bir kanun çıktığını anımsatarak, şöyle devam etti:

''1984'lerden başlamak suretiyle evleri yakılanlar, harmanları yakılanlar, hayvanları telef olanlar, aracı bombalananlar, şahsi can ve mal kayıplarına uğrayanların, hükümete bu mağduriyetlerini belgelediği takdirde bir komisyon marifetiyle zararları ödenmeye başlandı. Bu, AK Parti hükümetinin başardığı bir konu oldu. Fevkalade önemlidir çünkü bu mağduriyetler sebebiyle insanlar pek çok şeylerini kaybetti. Sadece canlarını değil, evlerini, mal varlıklarını, geleceklerini kaybettiler ve devlet bunları tazmin etmeye başladı. Bu, her yıl da yenilendi. Tam 6 yıl mıdır biraz daha fazlası mıdır bilmiyorum ama zannediyorum şu ana kadar biz 3 katrilyondan fazla terör mağdurlarına tazminat ödedik. Hala da komisyonlar çalışmalarına devam ediyor. Bu sadece Diyarbakır, Şırnak'la da sınırlı değil. Hangi şehirde terör nedeniyle bir zarar verilmişse bu kişilerin müracaatı halinde ödeniyor.

Güvenlik toplantılarında veya kamuoyuna bilgi verirken, diyelim ki 'Bitlis'te çatışmada 10 güvenlik görevlisi şehit oldu' diyoruz. Bu, 10 güvenlik görevlisinin 5'i askerde diyelim, 3'ü polis diyelim, 2'si geçici köy korusudur diyelim. Yani güvenlik güçleriyle sınırlı bir şehitlik kavramı vardı. Bunun yanında kadın, erkek, sivillerden vefat eden olursa onlar da sivil ismiyle geçiyordu. Şehit sıfatını verdiklerimiz, bazı kanunlarla tanınan haklardan istifade ediyorlardı. Maaş bağlanma, tazminat ödenme, yakınlarından birine iş verilme, TOKİ'den belli şartlarda konut alma gibi. Bu, bizim biraz kanımıza dokundu. Şu bakımdan; askerimize minnettarız, polisimize minnettarız ama kadın ve erkek de bu çatışma sırasında ölmüşse veya terörün hedefi olmuşsa, teröristler hedef olarak bir cana son vermişse o insanlar da bu haklardan istifade etsinler diye düşündük.''

-''4-5 bin kişi yararlanacak''-

Batman'da 8 aylık hamile bir kadının çocuğuyla şehit edildiğini ve Siirt'te 4 genç kızın bir yemeğe giderken 200'den fazla kurşun atılması sonucu, araçlarının içerisinde öldüğünü, Bingöl'de çocuklarını korumak için canlı bombanın üzerine atlayan kadının hayatını kaybettiğini anımsatan Arınç, ''Bunlar da bizim insanımız. Şehitlik dini bir kavramdır. Ama bu dini kavrama bir hukuki kılıf vermek zorundayız. Terörle mücadelede hayatını kaybedenler de bizim gözümüzde şehittir'' dedi.

Arınç, sivillere de hak tanımak suretiyle terörle mücadeleyi daha da güçlendirmek, bu sırada vefat edenlere, yaralı ya da mağdur olanlara da bazı haklar tanımak ihtiyacı duyduklarını dile getirdi.

Bülent Arınç, 4-5 bin kişinin bu düzenlemeden yararlanabileceğinin öngörüldüğünü bildirdi.

Bütün bunları bir konsept içerisinde tespit ederek, bu kişilerin maaşlarını, iş durumlarını ve geleceklerini garanti altına almak amacıyla bir kanun tasarısı hazırladıklarını ve tamamlandığında Bakanlar Kurulu'nda görüşmeye açacaklarını belirten Arınç, ''Belki daha da olgunlaştıracağız ve süratle Meclis'e sevk edeceğiz. Yani bugünkü takvim itibarıyla sanıyorum ki mayıs sonuna kadar bu kanunu çıkarmış olabiliriz'' dedi.

-Hrant Dink ve Uludere olayları-

Arınç, ''Daha da olgunlaştırmak sözünüzü açmak gerekirse ne diyebiliriz?'' sorusu üzerine, şunları söyledi:

''Spesifik isimler önemlidir. Yani Hrant Dink'in, bir terör olayı sonucu hayatına kast edilmiştir. Bunu yapan insanlar da cezaevinde ya da mahkemesi bitmiş ya da temyiz aşamasındadır. Hedef alınarak, belli bir amaçla öldürülmüştür, bir terör mağdurudur denilebilir. Uludere'de güvenlik güçleri bir bombalama yapmıştır. O bombalamada 34-35 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sonra o kişilerin sivil kişiler olduğu, terörist olmadığı, silah barındırmadıkları ortaya çıkmıştır. Tabii kanundaki tariflere uyarak, bu konuda karar vermemiz lazım, bir... İkincisi de bu talebe bağlı olması düşünülüyorsa o kişilerin ya da kanuni yakınlarının talep etmesine bağlıdır. Uludere'de hayatını kaybeden insanların ailelerine 100 bini aşkın bir tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Bunun 22 bin küsuru kanundan doğan tazminattır. Üzeri de hükümetimizin olayın vahameti sebebiyle ayrıca takdir ettiği bir tazminat miktarıdır. Hepsi müracaatını yapmıştır. Ama içlerinden bazıları tazminatı almış, bazıları almamıştır. Bir müracaat şartına bağlı olabilir diye düşünüyorum. Arzu ederlerse olayı tarif ederler, olayla ilgili adli ve idari soruşturma takip edilir. Sonunda kanun kapsamına girerlerse elbette bundan istifade ederler.''

Nevruz'da yaşanan olaylar-

Nevruz'daki bazı olayların hatırlatılarak, BDP'nin tavrının sorulması üzerine Arınç, terör örgütünün talimatlarıyla 10 yıl ya da daha önceden beri Nevruz'un siyasi gösteriye dönüştürüldüğünü vurguladı. Arınç, şöyle konuştu:

''Çok açık söylüyorum, 'serhildan (ayaklanma)' karşılığı olarak yapılmaya başlandı. Yani Nevruz'u bir ayaklanmaya dönüşecek bir gösteri haline getirdiler. Her Nevruz, öncesi ve sonrasıyla adeta bir karabasan gibi Türkiye'nin üzerine çökmeye başladı. Binlerce insanı toplayacaklar, söyledikleriyle yetinmeyecekler. Ellerindeki taşlarla oraya buraya bir takım tahribat yapacaklar. Binlerce polis, binlerce asker o günü müteyakkız olarak geçirecek ve o insanlar belli bir yönlendirmeyle taşkınlık yapmaya itildiğinde mani olmaya çalışacaklar. Bu, çok kötü bir şey. Bu, bir bayramı karşılamak değil. Bu, nevruz üzerinden siyasi gösteri yapmak, propaganda yapmak ve birilerinden hesap sormak, kırmak, yakmak, dökmek haline geldi.''

Bülent Arınç, Nevruz'un bütün coğrafyada gelenek haline geldiği düşünülerek, 21 Mart'ta kutlanmasıyla ilgili Birleşmiş Milletler kararı olduğuna işaret ederek, bunu herkesin bilmesi gerektiğini belirtti.

Başbakan Yardımcısı Arınç, 19 Mayıs'ı Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, 23 Nisan'ı TBMM'nin açıldığı, 29 Ekim'i Cumhuriyet Bayramı'nın ilan edildiği gün olarak kutladıklarını dile getirerek, ''Onlara ne kadar benzer bilmiyorum. Ama bu konuda bir karar var. Bu, 21 Mart'ta kutlanacaktır. Sevinçle, coşkuyla, insanlara barış ve hoşgörüyle yaklaşılarak kutlanacak'' diye konuştu.

Nevruz olaylarında yaşananlara değinen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''BDP tabii ne kadar örgütle bağını keserse veya örgütten ne kadar uzak olursa, örgütün talimatlarından ziyade kendisini seçen halkın hissiyatlarına ne kadar çok dikkat ederlerse, o kadar bağımsız siyaset yapacak. Ama bunları belli bir talimatla yerine getirmeye kalktıkları takdirde istenmeyen olaylar oluyor. İşte o istenilmeyen olaylardan biri sayın milletvekili Ahmet Türk'e karşı yapılan davranıştır. Bu, çok yanlış. Daha önce de Samsun'da buna benzer bir davranış oldu. Ama bunlara sebebiyet vermemek gerekir. Ahmet Türk gibi hakikaten çok sevdiğimiz, saygı duyduğumuz bir insanın o çatışma sırasında şu ya da bu kişi tarafından, şu veya bu amaçla darp edilmesini bağışlamak mümkün değil. Ama unutmayalım ki yine o gösteriler sebebiyle bir anne de Sebahat Tuncel'i tokatladı. İşin bu boyutu da var. Unutmayalım ki tokatlanan Sebahat Tuncel'di. Daha evvelki bir gösteride Sebahat Tuncel bir emniyet amirini tokatlamıştı. Bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman buna kim sebebiyet veriyor? Niçin bu istenmeyen olaylar meydana geliyor? Belki suçlu aramamız gerekir. Ama bunun neticesi olacağına inanıyorsak, en azından bu görüntülere sebebiyet veren olayları dışlamamız, lanetlememiz gerekiyor. Sen bu taşkınlığı yapmasaydın bu olayların hiçbiri yaşanmayacaktı.''

Arınç, Türkiye'nin bir hukuk devleti ve buna göre izin mercileri, gösteri alanları ve saatlerin belli olduğunu vurgulayarak, ''Bunların dışına çıkarak, meydan okumanın da bir karşılığı vardır. Dolayısıyla olaylara sebebiyet verenlerin ben bu yapılanlardan, meydana gelenlerden dolayı utanmalarını diliyorum ve mağdur olanlara da 'geçmiş olsun' diyorum. Polislerimiz şehit oldu. Bunların hakkını, hukukunu kim gözetebilecek? Yani sen Nevruz kutlayacaksın diye benim polisimin ölmesi mi gerekiyor? Nevruz'u istediğin gibi kutlamak için benim askerime taş atılması mı gerekiyor? Korucunun şehit edilmesi mi gerekiyor? İnsanların, masum insanların iş yerlerine, banklara, kamu binalarına zarar vermek mi gerekiyor? Bu, nasıl kutlamadır? Bu, nasıl bayramdır? Allah'tan korkun, kuldan da utanalım diyeceğiz. Başka ne diyeceğiz'' diye konuştu.

-''Annelerin hesap sorma arzusu fevkalade önemli''-

Arınç, terör örgütüne katılıma karşı annelerin bilinçlendiğini söyledi. Bunun çok olumlu bir gelişme olduğunu belirten Arınç, ''Bu kadar yaşadığımız acı olaylar içinde annelerin çocuklarına sahip çıkma gayreti ve onları teröre yönlendirenlerden hesap sorma arzusu fevkalade önemli'' dedi.

Bilinçlenmenin örgütü ve örgüt doğrultusunda siyaset yapanları endişelendirdiğini dile getiren Arınç, sivil halka maddi ve manevi imkanlar sağlamanın bu bilinçlenmeyi daha da güçlendireceğini vurguladı. Arınç, ''Anneler, kızlar ve masum çocukların kahpece, alçakça öldürülmeleri, ki bize göre şehittirler, örgüte, teröre, teröriste karşı bilinci ayağa kaldırıyor. Bu bilinç ne kadar güçlü olursa o kadar önemli. Yakalamalarda, takiplerde paylaşılan görüntülerde, 14-15 yaşında yerin 150 metre altında mağaraların içlerinde yaşamaya çalışan, 'gel seni annene, babana götüreceğiz' denildiğinde ağlamaya başlayan çocuklar var bunların ellerinde'' dedi.

Çocukların bazılarının tehditle, bazılarının menfaat karşılığı kaçırıldığını, bazılarının ise ''İnandığı'' için dağa çıktığını ifade eden Arınç, terörle mücadelenin ana konularından birinin dağa çıkışı engellemek, dağdan inişi kolaylaştırmak olduğunu belirtti.

BDP'nin terör örgütüyle ilişkisini kesmemesini, ''Böyle bir şey kendimizi inkar olur'' diye açıkladığını dile getiren Arınç, ''Halk tabanının terör örgütüyle veya terörizmle ilişkili olduğunu kabul etmek fevkalade yanlış olur'' ifadesini kullandı. Arınç, halkı masum gördüklerinin altını çizerek, aldatılmış ya da örgütle ilişkili kişilerin bulunabileceğini, ancak bunların sayısının onbinlerce, yüzbinlerce olmadığını vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Arınç, bölgeden BDP'li ya da bağımsız 30'a yakın milletvekili çıktığını, o oyların karşılığında siyaset dilinin tercih edilmesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:

''Bir parlamenter iki şeye karar verecek; siyasete karar veriyorsa siyasetin dilinde şiddet yok, terör yok. Terörü ya da şiddeti kabul ediyorsa siyaset yapması mümkün değil. 'Ben ikisini de yapacağım' derlerse aynen bugün BDP'nin durumuna düşerler. Siz siyaset dilini tercih edersiniz... Siyaset herkesin düşüncelerini, fikirlerini rahatlıkla ifade edebilmesidir. 'Demokratik özerklik' diyecekseniz, diyeceksiniz. Şimdi dokunulmazlığınız da var. Kürsüde konuştuğunuz her şeyi her yerde konuşabilirsiniz. 'Federasyon' diyecekseniz, bize yanlış gelebilir, ama diyeceksiniz. Bunu bağırıp çağırarak, 'bak sonunda dağa çıkarım ha, elime silah alırım ha, terör devam eder ha, kan akar ha'... Böyle siyaset olur mu? Bu, şiddettir, baskıdır, dayatmadır. Siyasette şiddet ve dayatma olmaz. Sadece söylersin ama herkesin bunu kabul etmesi için gerekirse silah kullanacağını söyleyemezsin. O zaman siyaseti terk etmiş, şiddet tarafına geçmiş olursunuz. Sanıyorum süreç içerisinde bu konuda müspet anlamda biraz daha gelişme olacak. Bu arkadaşlarımızın çoğuyla bire bir konuştuğunuzda, siyasete çok istekli olduklarını, zaman zaman da başka yerlere kulak verme ihtiyacında olduklarını söylüyorlar.''

HAKPAR'ın şiddeti reddettiğine ve terörle bağlantısı olmadığına dikkati çeken Arınç, ''Bu partinin güçlenmesi, hatta belki başka partilerin de ortaya çıkması, örgütün ve örgüt doğrultusunda hareket eden siyasal partilerin yavaşlamasına, daha da etkisiz hale gelmesine yol açacak'' diye konuştu.

-''Açılım proje değil, süreç''-

Terör örgütüyle mücadele ederken, siyasetle müzakere edileceğine dair yeni konseptin kaynağını bilmediğini belirten Arınç, demokratik açılım sürecinin yürüdüğünü ve başarılı sonuçlar alındığını söyledi. Başarısız sonuçlar alındığını görmeleri halinde ondan vazgeçtiklerini ve yeni tedbirler aldıklarını ifade eden Arınç, ''Çünkü bu bir proje değil, bu bir süreç. Sürecin kendi içinde daha bilimsel, daha netice alıcı formüllerle devam etmesi gereklidir'' dedi.

Arınç, terörle mücadelenin vazgeçilmez olduğunun altını çizerek, son operasyonlarda bugüne kadar girilemeyen yerlere girildiğini vurguladı. Öldürülen teröristlerin çoğunluğunun kadın olduğunu kaydeden Arınç, ''Yapmasınlar, Allah'tan korksunlar. Bu memleketin insanı, kendi polisine, askerine, vatandaşına silah çekmez, çekmemeli. Yoksa bunun acı sonuçlarına katlanırlar. Biz şehitlerimizi bağrımıza basarız, millet olarak en kutsal payeyi veririz, onlar da hayatlarının baharında maalesef gidecekleri yere giderler'' diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber